Abdülhamit tahttan indirilmeden önce Musul-Kerkük gibi petrol olan bölgeleri özel mülkiyeti haline getirdiğini söyledi. Uluslararası hukuka göre bu topraklar işgal edilse bile kişi mülkiyetine dokunulamayacağını belirten Prof. Dr. Metin Hülagü, “Bu tür mallar geri alınabilir” dedi.
Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Metin Hülagü, Cumhuriyet Bayramı’nda hizmete girecek Marmaray’ın 100 yıl önce, Abdülhamit döneminde çizilmiş projesini bizimle paylaştı. Fransız mühendisin çizimini yapıp, Abdülhamit’e sunduğu Avant Projesi’nde Boğaz’ın altında bir tüp geçit, tüp geçidin içinde tren, üstünde ise gemiler yüzüyor. Hülagü, Cumhuriyet’in 90. yılında Türk Tarih Kurumu için devrim sayılabilecek ve çok tartışılacak açıklamalar yaptı.
Çok tartışılan Musul-Kerkük meselesi var, sizce bu mesele bitti mi?
Şu an fiili olarak bitmiş gözüküyor ama hukuki anlamda bir mesele olarak devam ediyor. Musul-Kerkük toprakları Abdülhamit’in özel mülkü, o anlamda hukuki olarak bitmiş değil. Dış politika, devlet politika açısından anlaşmalar yapılmış, imza atılmış, bir karar verilmiş ama özel mülkiyet anlamında Hanedan davalar açtı, açıyor, devam ediyor.
Dışişleri Bakanlığı biliyor mu bilmiyor bilmiyorum ama Abdülhamit tahttan indirilmeden önce Musul-Kerkük gibi petrol olan bölgeleri, stratejik bölgeleri özel mülkiyeti haline getirmiş. Sadece Ortadoğu’nun değişik yerlerinde değil, mesela Selanik’te de, Anadolu’da da Abdülhamit’in toprakları, mülkleri var. Kendi mülkiyetine almış, Hazine’ye, Hassa’ya koymuş.
Uluslararası hukukta, o toprak işgal edilse dahi kişi mülkiyetine dokunulamaz. Abdülhamit’in kendi mülkiyeti haline getirdiği bu topraklardan biz 1. Dünya Savaşı’ndan sonra süratle feragat etmişiz. İttihatçılar, Abdülhamit’in özel mülk haline getirdiği bu mülkleri, toprakları özel mülkiyetten çıkarmak için adımlar atmışlar ama o adımlar da hukuki olarak tamamlanmamış, yarım kalmış çünkü onaylanması gerekiyor. Hukuki prosedür bitmemiş.
TEKNOLOJİYİ KULLANMIŞ
Yani geri alınabilir mi mesela Musul ve Kerkük’teki Abdülhamit’e ait topraklar?
Dışişleri Bakanlığı, Abdülhamit’in bu tür mallarının elde edilmesi noktasında Hanedan’a destek olabilir ama öncelikle tabii Hanedan’a içerideki mallarını vermesi gerekiyor. Osmanlı Hanedanı’na ait olan ve Türkiye tarafından kamulaştırılan malların önce Hanedan’a devredilmesi, arkasından da o emsal gösterilip, yurtdışında, diğer ülkelerin elinde bulunan mülklerin, malların, toprakların alınması söz konusu olabilir.
Hukuki sürece bakıldığında, Hanedan’ın Irak’taki mal varlığının oradaki mahkeme tarafından reddedilmesinin temel sebeplerinden bir tanesi Türkiye’nin bu varlıkları vermemesi, “Türkiye bile size mülklerinizi vermiyor ki siz gelip bizden mal istiyorsunuz” diyor. O yüzden önce bizim Hanedan’a mülklerini verip, arkasından da Hanedan’a destek çıkarak, gerek Ortadoğu’daki gerek Balkanlar’daki bu tür yerlerin alım süreci işletilebilir. Bu davaların kazanılabilmesi için ciddi bir siyasi gücün Hanedan’ın arkasında olması gerekiyor.
Abdülhamit o dönemde petrolün farkına varıp, petrol olan yerleri mülkiyeti haline mi getirmiş?
Abdülhamit petrolün farkında. Dönemindeki teknolojiyi kullanmıştır ve o teknolojiyi kullanarak veya o teknolojiyi kullananları bularak, ülkesindeki petrolleri tespit ettirmiştir. Ülkenin neresinde petrol olduğunu araştırtmış, yerleri belirlenmiş ve onları Abdülhamit kendi üzerine almış. Yani, petrolden haberi var, petrol olan bölgeleri tespit ettirip, özel mülkiyeti haline getirerek de emniyet, garanti altına almıştı.
100 YILLIK FOTOĞRAFLAR...
Abdülhamit dünyanın her yerinde binlerce fotoğraf çektirtmiş.
İstanbul Üniversitesi’nde, Abdülhamit Kütüphanesi’nden kalan 36 bin fotoğraf var. Sadece Anadolu’nun fotoğrafları değil, Japonya’nın, İngiltere’nin, Amerika’nın da fotoğrafları var. Abdülhamit fotoğraflarla dünyayı izliyordu. İstanbul Üniversitesi ile anlaşma yapıyoruz, bir aksilik olmazsa 36 bin fotoğrafı yayınlamak istiyorum. İstanbul Üniversitesi Rektörü ile görüştüm, sağolsun “tamam” dedi, bir kopyasını bize veriyorlar.
Türk Tarih Kurumu olarak albümleştirip, yayınlayacağız. Bu fotoğrafları dünyada bir daha bulmak mümkün değil. Nadir bir eser, yüz yıldır kütüphanede, raflarda. Her an için yok olabilir, bir başka örneği yok. Bunları değerlendirmek gerekiyor. O fotoğraflarda, 100 yıl öncesinin teknolojisini, medeniyetini, inşaatını, mimarisini, yollarını, kılık kıyafetini, çevresini, tabiatını, nüfus yoğunluğunu, insan karakterlerini, refah düzeyini, iklimini, her şeyi görüyorsunuz.
3. KÖPRÜNÜN ADI HAMİDİYE OLSUN
İstanbul ile ilgili Osmanlı’dan kalma 40 çılgın projeden bahsediliyor, hepsini tespit ettiniz mi?
Yoğunluk olarak son dönemdeki projeler var. Mesela, Boğaz’a köprü yapılması, hemen hemen bugünkü Boğaz Köprüsü’nün geçtiği yerden geçiyor, çünkü aynı mühendislik teknikleri kullanılıyor. Hamidiye Köprüsü var, aslında ben bu Boğaz’daki yeni köprüye Yavuz Sultan Selim yerine Hamidiye isminin verilmesini isterdim çünkü Boğaz’a köprü yaptırmak isteyen Abdülhamit. Çizimleri var, birkaç defa revize edilmiş. Hamidiye, Abdülhamit demek. Yeni açılan tüp geçide “Hamidiye” ismi verilebilir. O da Abdülhamit döneminde geliştirilmiş bir proje.
Bugünkü tüp geçidin tarihi 100 yıl öncesinden başlıyor. 100 yıl önce, Abdülhamit döneminde yola çıkılmış, Batılılar getirmişler, “böyle bir proje var, yapalım” demişler, dikkate alınmış. Denizin iki yakasının birleştirilmesi hedeflenmiş. O rüya, Abdülhamit’in rüyası bugün gerçekleşiyor. Asırlık bir rüya gerçekleşmiş oluyor. Köprü projesi, Boğaz’ın iki tarafının teleferik ile birbirine bağlanması, Adalar’ın birbirine bağlanması, Galata Kulesi’nin düzenlenmesi, çevre düzenlemeleri, sulama projeleri var. Bizim tarihimize ait olan, yapılması düşünülen ama yapılamayan projelerle, 40 projenin her birini belgesel haline getirip, toplumu tanıştırmayı istiyoruz.
ŞİİR YAZAN PADİŞAH GADDAR OLAMAZ
Çırağan Sarayı’nda tarihçilere “Yavuz Sultan Selim” cübbesi giydirecekmişsiniz.
Türk Tarih Kurumu’nun kuruluş kanununda şeref üyeliği var. Maksadımız tarih alanında çalışmaları öne çıkmış yurtiçindeki ve yurtdışındaki akademisyenleri onore etmek.
Neden Yavuz cübbesi giydiriyorsunuz?
Klasik bir cübbe giydirmek yerine seçkin insanlara, seçkin bir cübbe giydirmek istedik. İngiltere’de doktora yapan, sanat tarihçisi bir arkadaşımızın önerisi oldu. Topkapı Sarayı’nda Yavuz Sulan Selim’in bir gömleği var, o gömleğin üzerindeki motiflerin sergilendiği bir cübbe yapmaya karar verdik.
Alevi vatandaşların Yavuz Sultan Selim ismine tepkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yavuz Sultan Selim’in Aleviler’i katlettiği, kılıçtan geçirdiği gibi bir görüşe katılmıyoruz. Sadece kaynaklardan bir tanesinde böyle bir şey geçiyor, onun dışındaki hiçbir kaynakta geçmiyor, öyle bir bilgi, kayıt yok. Tam tersi, Sünniler’den 40 bin kişinin öldürüldüğüne dair rivayetler veya bilgiler de var. Yavuz Sultan Selim, Aleviler’in desteği ile tahta geçmiştir. Sonra gelip onları mı kesmiş? Böyle bir şey olmaz. Bir de Yavuz Sultan Selim’in bir hayat felsefesi var. Giydiği tılsımlı gömleğin üzerindeki motif bile onun hayat felsefesini ortaya koyuyor. Gömleğinde, dizleri üzerine çökmüş, el açıp dua eden bir insan motifi var.
Yavuz Sultan Selim şiir yazan bir padişahtır. Şiir yazan bir padişahın gaddar olması mümkün değil. Yavuz Sultan Selim, kudretli, ülkenin sınırlarını 2,5 kat genişletmiş, kimseden korkusu olmayan bir padişahtır ama Allah inancı vardır ve O’na bağlılığını da üzerine giydiği gömleğin motifleriyle yansıtıyor. Bir taraftan inancını giydiği gömleğin motiflerinde yansıtan ama diğer taraftan Aleviler’i kılıçtan geçiren iki ruhlu bir padişah olamaz.
TÜRKPEDİA GELİYOR
Yeni bir projeniz var mı hayata geçirmeye hazırlandığınız?
Bu “Wikipedia”dan mülhem, bir “Türkpedia” yapmak istiyoruz. Ciddi bir yazılım gerekiyor, onun altyapısıyla uğraşıyorum. Türkpedia gelecek inşallah. İnsanlar artık internetten bilgiye bakıyor, kimse raftaki ansiklopediyi açıp, “Şurada ne var” demiyor. Sağlıklı, doğru bilgiye ulaşılabilmesi için de bizim bir Türkpedia yapmamız gerekiyor. Wikipedia’da herkes yanlış, doğru girip yazıyor, bizimki öyle olmayacak, doğru bilgi olacak, kuralları olacak. Online bir ansiklopedinin, Türk tarihini, kültürünü, sanatını, her şeyini anlatan bir bilgi havuzunun olması gerekiyor. Adı “Türkpedia” olmayacak tabii de anlaşılması için öyle ifade ediyoruz.
TÜRK GERÇEĞİ KADAR KÜRT GERÇEĞİ DE VAR
Anadolu’ya geldiğimizde Kürtler de bu coğrafyada vardı, yani aynı zamanda Türk tarihinin bir parçasıdırlar, dışlamanın anlamı yok.
Türk Tarih Kurumu tarihinde ilk kez ocak ayında bir Kürt sempozyumu düzenleyecek.
Ocakta “Tarihte Türkler ve Kürtler” diye bir sempozyumumuz var. Müracaatlar devam ediyor, ilgi hayli yüksek. Türk Tarih Kurumu’nun bünyesinde ve tarihinde ilk kez Kürtler’i konu alan, Türk unsurunun dışında bir unsuru dikkate alan, böyle bir sempozyum düzenleyeceğiz.
Neden böyle bir sempozyum düzenlemeye gerek duydunuz?
Bazı şeyleri dün görmemiş, görmezlikten gelmiş olabiliriz ama bazı vakaları da inkâr edemeyiz. Bir Türk gerçeği varsa bir Kürt gerçeği de var, bunu inkâr etmenin anlamı yok. Anadolu’ya geldiğimiz zaman burada Kürtler de vardı.
Kart-kurt değil mi yani?
1071’de gelmişiz Anadolu’ya, geldiğimizde Kürtler de bu coğrafyada vardı, yani aynı zamanda Türk tarihinin bir parçasıdırlar, dışlamanın anlamı yok. Türk ve Kürt tarihine baktığımız zaman çok fazla ortak noktalarımız var. Milli Mücadele’de, Çanakkale’de birlikteliğimiz var. Ulus devlet olunca, diğer ulusları biraz dışlamışız. Belki şartlar öyle gerektirmişti.
Kürtler bir ulus mu size göre?
Kim nasıl hissediyorsa odur, dayatmanın anlamı yok. Türk’üm diyorsa Türk, Kürt’üm diyorsa Kürt. Anne-babası Türk de olsa, kendisi safkan Türk de olsa “Ben Kürt’üm” diyorsa Kürt’tür. Ona ne diyebiliriz? Bir Kürt kendisini Türk hissediyorsa o da Türk’tür. Kürt doğup da Türk’ten daha Türkçü olan insanlar da var. Gerçekleri görmemiz lazım. Türk Tarih Kurumu akademik bir kurumdur, dolayısıyla akademik davranmak zorunda. Duygusal davranamayız. Kurumun gerçek neyse onu tespit edip, ona göre görüşler ortaya koyması gerekiyor. Kürt varsa Kürt’ü de görmek zorundayız. Onları tanımak, incelemek, onlara yer vermek zorundayız. Bu sadece Kürtler için değil başka unsurlar için de geçerli.
Türk Tarih Kurumu, bu zamana kadar ortak tarih oluşması için üzerine düşeni yapmadı mı?
Yapmadı, doğru. Anadolu birçok medeniyetin beşiği, bir çok milliyetin gelip geçtiği bir yer. Safkan Türk değiliz, kimse değil. Aynı coğrafyada, birlikte yaşamanın kuralları var. “Hep bana” der, hep kendinizi kayırırsanız, başkalarını görmezden gelir, dışlarsanız sıkıntı başlar.
Sizce bir Kürt tarihi var mı?
Kürt tarihi tabii ki var. Yani Kürt varsa tarihi de vardır, ama azdır ama çoktur, ama zayıftır ama zengindir o ayrı bir şey. Anadolu’ya geldiğimizde, burada Kürtler varsa bir Kürt tarihi de var demektir.
Türk Tarih Kurumu Başkanı Prof. Dr. Metin Hülagü, Cumhuriyet Bayramı’nda hizmete girecek Marmaray’ın 100 yıl önce, Abdülhamit döneminde çizilmiş projesini bizimle paylaştı. Fransız mühendisin çizimini yapıp, Abdülhamit’e sunduğu Avant Projesi’nde Boğaz’ın altında bir tüp geçit, tüp geçidin içinde tren, üstünde ise gemiler yüzüyor. Hülagü, Cumhuriyet’in 90. yılında Türk Tarih Kurumu için devrim sayılabilecek ve çok tartışılacak açıklamalar yaptı.
Çok tartışılan Musul-Kerkük meselesi var, sizce bu mesele bitti mi?
Şu an fiili olarak bitmiş gözüküyor ama hukuki anlamda bir mesele olarak devam ediyor. Musul-Kerkük toprakları Abdülhamit’in özel mülkü, o anlamda hukuki olarak bitmiş değil. Dış politika, devlet politika açısından anlaşmalar yapılmış, imza atılmış, bir karar verilmiş ama özel mülkiyet anlamında Hanedan davalar açtı, açıyor, devam ediyor.
Dışişleri Bakanlığı biliyor mu bilmiyor bilmiyorum ama Abdülhamit tahttan indirilmeden önce Musul-Kerkük gibi petrol olan bölgeleri, stratejik bölgeleri özel mülkiyeti haline getirmiş. Sadece Ortadoğu’nun değişik yerlerinde değil, mesela Selanik’te de, Anadolu’da da Abdülhamit’in toprakları, mülkleri var. Kendi mülkiyetine almış, Hazine’ye, Hassa’ya koymuş.
Uluslararası hukukta, o toprak işgal edilse dahi kişi mülkiyetine dokunulamaz. Abdülhamit’in kendi mülkiyeti haline getirdiği bu topraklardan biz 1. Dünya Savaşı’ndan sonra süratle feragat etmişiz. İttihatçılar, Abdülhamit’in özel mülk haline getirdiği bu mülkleri, toprakları özel mülkiyetten çıkarmak için adımlar atmışlar ama o adımlar da hukuki olarak tamamlanmamış, yarım kalmış çünkü onaylanması gerekiyor. Hukuki prosedür bitmemiş.
TEKNOLOJİYİ KULLANMIŞ
Yani geri alınabilir mi mesela Musul ve Kerkük’teki Abdülhamit’e ait topraklar?
Dışişleri Bakanlığı, Abdülhamit’in bu tür mallarının elde edilmesi noktasında Hanedan’a destek olabilir ama öncelikle tabii Hanedan’a içerideki mallarını vermesi gerekiyor. Osmanlı Hanedanı’na ait olan ve Türkiye tarafından kamulaştırılan malların önce Hanedan’a devredilmesi, arkasından da o emsal gösterilip, yurtdışında, diğer ülkelerin elinde bulunan mülklerin, malların, toprakların alınması söz konusu olabilir.
Hukuki sürece bakıldığında, Hanedan’ın Irak’taki mal varlığının oradaki mahkeme tarafından reddedilmesinin temel sebeplerinden bir tanesi Türkiye’nin bu varlıkları vermemesi, “Türkiye bile size mülklerinizi vermiyor ki siz gelip bizden mal istiyorsunuz” diyor. O yüzden önce bizim Hanedan’a mülklerini verip, arkasından da Hanedan’a destek çıkarak, gerek Ortadoğu’daki gerek Balkanlar’daki bu tür yerlerin alım süreci işletilebilir. Bu davaların kazanılabilmesi için ciddi bir siyasi gücün Hanedan’ın arkasında olması gerekiyor.
Abdülhamit o dönemde petrolün farkına varıp, petrol olan yerleri mülkiyeti haline mi getirmiş?
Abdülhamit petrolün farkında. Dönemindeki teknolojiyi kullanmıştır ve o teknolojiyi kullanarak veya o teknolojiyi kullananları bularak, ülkesindeki petrolleri tespit ettirmiştir. Ülkenin neresinde petrol olduğunu araştırtmış, yerleri belirlenmiş ve onları Abdülhamit kendi üzerine almış. Yani, petrolden haberi var, petrol olan bölgeleri tespit ettirip, özel mülkiyeti haline getirerek de emniyet, garanti altına almıştı.
100 YILLIK FOTOĞRAFLAR...
Abdülhamit dünyanın her yerinde binlerce fotoğraf çektirtmiş.
İstanbul Üniversitesi’nde, Abdülhamit Kütüphanesi’nden kalan 36 bin fotoğraf var. Sadece Anadolu’nun fotoğrafları değil, Japonya’nın, İngiltere’nin, Amerika’nın da fotoğrafları var. Abdülhamit fotoğraflarla dünyayı izliyordu. İstanbul Üniversitesi ile anlaşma yapıyoruz, bir aksilik olmazsa 36 bin fotoğrafı yayınlamak istiyorum. İstanbul Üniversitesi Rektörü ile görüştüm, sağolsun “tamam” dedi, bir kopyasını bize veriyorlar.
Türk Tarih Kurumu olarak albümleştirip, yayınlayacağız. Bu fotoğrafları dünyada bir daha bulmak mümkün değil. Nadir bir eser, yüz yıldır kütüphanede, raflarda. Her an için yok olabilir, bir başka örneği yok. Bunları değerlendirmek gerekiyor. O fotoğraflarda, 100 yıl öncesinin teknolojisini, medeniyetini, inşaatını, mimarisini, yollarını, kılık kıyafetini, çevresini, tabiatını, nüfus yoğunluğunu, insan karakterlerini, refah düzeyini, iklimini, her şeyi görüyorsunuz.
3. KÖPRÜNÜN ADI HAMİDİYE OLSUN
İstanbul ile ilgili Osmanlı’dan kalma 40 çılgın projeden bahsediliyor, hepsini tespit ettiniz mi?
Yoğunluk olarak son dönemdeki projeler var. Mesela, Boğaz’a köprü yapılması, hemen hemen bugünkü Boğaz Köprüsü’nün geçtiği yerden geçiyor, çünkü aynı mühendislik teknikleri kullanılıyor. Hamidiye Köprüsü var, aslında ben bu Boğaz’daki yeni köprüye Yavuz Sultan Selim yerine Hamidiye isminin verilmesini isterdim çünkü Boğaz’a köprü yaptırmak isteyen Abdülhamit. Çizimleri var, birkaç defa revize edilmiş. Hamidiye, Abdülhamit demek. Yeni açılan tüp geçide “Hamidiye” ismi verilebilir. O da Abdülhamit döneminde geliştirilmiş bir proje.
Bugünkü tüp geçidin tarihi 100 yıl öncesinden başlıyor. 100 yıl önce, Abdülhamit döneminde yola çıkılmış, Batılılar getirmişler, “böyle bir proje var, yapalım” demişler, dikkate alınmış. Denizin iki yakasının birleştirilmesi hedeflenmiş. O rüya, Abdülhamit’in rüyası bugün gerçekleşiyor. Asırlık bir rüya gerçekleşmiş oluyor. Köprü projesi, Boğaz’ın iki tarafının teleferik ile birbirine bağlanması, Adalar’ın birbirine bağlanması, Galata Kulesi’nin düzenlenmesi, çevre düzenlemeleri, sulama projeleri var. Bizim tarihimize ait olan, yapılması düşünülen ama yapılamayan projelerle, 40 projenin her birini belgesel haline getirip, toplumu tanıştırmayı istiyoruz.
ŞİİR YAZAN PADİŞAH GADDAR OLAMAZ
Çırağan Sarayı’nda tarihçilere “Yavuz Sultan Selim” cübbesi giydirecekmişsiniz.
Türk Tarih Kurumu’nun kuruluş kanununda şeref üyeliği var. Maksadımız tarih alanında çalışmaları öne çıkmış yurtiçindeki ve yurtdışındaki akademisyenleri onore etmek.
Neden Yavuz cübbesi giydiriyorsunuz?
Klasik bir cübbe giydirmek yerine seçkin insanlara, seçkin bir cübbe giydirmek istedik. İngiltere’de doktora yapan, sanat tarihçisi bir arkadaşımızın önerisi oldu. Topkapı Sarayı’nda Yavuz Sulan Selim’in bir gömleği var, o gömleğin üzerindeki motiflerin sergilendiği bir cübbe yapmaya karar verdik.
Alevi vatandaşların Yavuz Sultan Selim ismine tepkisini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Yavuz Sultan Selim’in Aleviler’i katlettiği, kılıçtan geçirdiği gibi bir görüşe katılmıyoruz. Sadece kaynaklardan bir tanesinde böyle bir şey geçiyor, onun dışındaki hiçbir kaynakta geçmiyor, öyle bir bilgi, kayıt yok. Tam tersi, Sünniler’den 40 bin kişinin öldürüldüğüne dair rivayetler veya bilgiler de var. Yavuz Sultan Selim, Aleviler’in desteği ile tahta geçmiştir. Sonra gelip onları mı kesmiş? Böyle bir şey olmaz. Bir de Yavuz Sultan Selim’in bir hayat felsefesi var. Giydiği tılsımlı gömleğin üzerindeki motif bile onun hayat felsefesini ortaya koyuyor. Gömleğinde, dizleri üzerine çökmüş, el açıp dua eden bir insan motifi var.
Yavuz Sultan Selim şiir yazan bir padişahtır. Şiir yazan bir padişahın gaddar olması mümkün değil. Yavuz Sultan Selim, kudretli, ülkenin sınırlarını 2,5 kat genişletmiş, kimseden korkusu olmayan bir padişahtır ama Allah inancı vardır ve O’na bağlılığını da üzerine giydiği gömleğin motifleriyle yansıtıyor. Bir taraftan inancını giydiği gömleğin motiflerinde yansıtan ama diğer taraftan Aleviler’i kılıçtan geçiren iki ruhlu bir padişah olamaz.
TÜRKPEDİA GELİYOR
Yeni bir projeniz var mı hayata geçirmeye hazırlandığınız?
Bu “Wikipedia”dan mülhem, bir “Türkpedia” yapmak istiyoruz. Ciddi bir yazılım gerekiyor, onun altyapısıyla uğraşıyorum. Türkpedia gelecek inşallah. İnsanlar artık internetten bilgiye bakıyor, kimse raftaki ansiklopediyi açıp, “Şurada ne var” demiyor. Sağlıklı, doğru bilgiye ulaşılabilmesi için de bizim bir Türkpedia yapmamız gerekiyor. Wikipedia’da herkes yanlış, doğru girip yazıyor, bizimki öyle olmayacak, doğru bilgi olacak, kuralları olacak. Online bir ansiklopedinin, Türk tarihini, kültürünü, sanatını, her şeyini anlatan bir bilgi havuzunun olması gerekiyor. Adı “Türkpedia” olmayacak tabii de anlaşılması için öyle ifade ediyoruz.
TÜRK GERÇEĞİ KADAR KÜRT GERÇEĞİ DE VAR
Anadolu’ya geldiğimizde Kürtler de bu coğrafyada vardı, yani aynı zamanda Türk tarihinin bir parçasıdırlar, dışlamanın anlamı yok.
Türk Tarih Kurumu tarihinde ilk kez ocak ayında bir Kürt sempozyumu düzenleyecek.
Ocakta “Tarihte Türkler ve Kürtler” diye bir sempozyumumuz var. Müracaatlar devam ediyor, ilgi hayli yüksek. Türk Tarih Kurumu’nun bünyesinde ve tarihinde ilk kez Kürtler’i konu alan, Türk unsurunun dışında bir unsuru dikkate alan, böyle bir sempozyum düzenleyeceğiz.
Neden böyle bir sempozyum düzenlemeye gerek duydunuz?
Bazı şeyleri dün görmemiş, görmezlikten gelmiş olabiliriz ama bazı vakaları da inkâr edemeyiz. Bir Türk gerçeği varsa bir Kürt gerçeği de var, bunu inkâr etmenin anlamı yok. Anadolu’ya geldiğimiz zaman burada Kürtler de vardı.
Kart-kurt değil mi yani?
1071’de gelmişiz Anadolu’ya, geldiğimizde Kürtler de bu coğrafyada vardı, yani aynı zamanda Türk tarihinin bir parçasıdırlar, dışlamanın anlamı yok. Türk ve Kürt tarihine baktığımız zaman çok fazla ortak noktalarımız var. Milli Mücadele’de, Çanakkale’de birlikteliğimiz var. Ulus devlet olunca, diğer ulusları biraz dışlamışız. Belki şartlar öyle gerektirmişti.
Kürtler bir ulus mu size göre?
Kim nasıl hissediyorsa odur, dayatmanın anlamı yok. Türk’üm diyorsa Türk, Kürt’üm diyorsa Kürt. Anne-babası Türk de olsa, kendisi safkan Türk de olsa “Ben Kürt’üm” diyorsa Kürt’tür. Ona ne diyebiliriz? Bir Kürt kendisini Türk hissediyorsa o da Türk’tür. Kürt doğup da Türk’ten daha Türkçü olan insanlar da var. Gerçekleri görmemiz lazım. Türk Tarih Kurumu akademik bir kurumdur, dolayısıyla akademik davranmak zorunda. Duygusal davranamayız. Kurumun gerçek neyse onu tespit edip, ona göre görüşler ortaya koyması gerekiyor. Kürt varsa Kürt’ü de görmek zorundayız. Onları tanımak, incelemek, onlara yer vermek zorundayız. Bu sadece Kürtler için değil başka unsurlar için de geçerli.
Türk Tarih Kurumu, bu zamana kadar ortak tarih oluşması için üzerine düşeni yapmadı mı?
Yapmadı, doğru. Anadolu birçok medeniyetin beşiği, bir çok milliyetin gelip geçtiği bir yer. Safkan Türk değiliz, kimse değil. Aynı coğrafyada, birlikte yaşamanın kuralları var. “Hep bana” der, hep kendinizi kayırırsanız, başkalarını görmezden gelir, dışlarsanız sıkıntı başlar.
Sizce bir Kürt tarihi var mı?
Kürt tarihi tabii ki var. Yani Kürt varsa tarihi de vardır, ama azdır ama çoktur, ama zayıftır ama zengindir o ayrı bir şey. Anadolu’ya geldiğimizde, burada Kürtler varsa bir Kürt tarihi de var demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder